Antakya Köprübaşı Meydanı Kentsel Tasarım Yarışma Projesi
Tip: Kentsel Tasarım
İşveren: Hatay Büyükşehir Belediyesi (Yarışma Projesi)
Toplam Alan: 72.476 m²
Konum: Antakya, Hatay / Türkiye
Proje Ekibi: M. Ebru Erdönmez, Burak Haznedar, F. Türköz Haznedar, S. İlkay Kaya, Didem Nur Kurt, C. Mustafa Çetindaş
Nehirlerin kurduğu kent: Antakya
Antiokheia ve Seleucia Pieria’dan başlayarak günümüze değin farklı dönemlerdeki Antakya kent yapılanmaları tarif edilirken, çoğu kez tüm sokaklarının Asi’ye açıldığına dair güçlü vurgulara rastlanabilmektedir. Böylesine etkili iklim koşullarında kente her an bir ferahlık sunmasının yanı sıra tarihsel süreçte sıklıkla salgınlarla ve hastalıklarla boğuşmuş olan, hem verimli düz topraklara erişim sağlamak, hem de bu verimli ve kutsal topraklara yapılan saldırılar karşısında savunma üstünlüğünü sağlayabilmek için coğrafyasının iç kısımlarında yer almış olan kent için Asi bir doğal eşik olarak işlev görmüştür.
Silpius ve Stauris, yani günümüzde kullanılan isimleriyle Habib-i Neccar ve Haç Dağları olarak anılan bu dağ grubu Antakya kentinin korunmasını sağlamanın yanı sıra Asi (Orontes) ile birlikte kenti kuran ve günümüzde kısmen de olsa varlıklarını sürdüren başka iki su yolunu da ortaya çıkarır. Asi’yle birleşen bu iki su yolu daha iri olan ve Antakya Kalesi’ni de barındıran Silpius Dağı’nın güney yamacında, Defne’nin gözyaşını simgeleyen, günümüzdeki adıyla Harbiye Şelalesi’ni besleyen, Trajan Su Kemeri’nin de yer aldığı su yolları ile de ilişkilenen Phyrminus (Hamşen) Nehri ve Silpius Dağı ile Stauris Dağı arasındaki vadiden yol alan, yakın dönemde yapımı tamamlanan Müze-Otel’in altından ilerleyen su yolları ile ilişkili olan Parmenius (Hacı Kürüş) Nehri’dir. Asi’ye oranla daha rahat kullanılabilen bu iki su yolu, Silpius ve Stauris Dağlarının yamaçlarında yine birer doğal eşik olarak işlev görmüş, Antakya kentini hem beslemiş hem de bu dağlardan taşıdıkları sel suları ile birlikte kimi dönemlerde kente ciddi hasarlar vererek neredeyse yok etmiştir.
Seleucia Pieria’dan Antiokheia kentine girişte karşılaşılan Phyrminus Nehri günümüzde su hacmini kaybederek akmakta ve Hamşen Deresi olarak bilinmektedir. Fransız Mandası döneminde üzeri kısmi olarak kapatılan dere yine o dönemde yapılan ve Uğur Mumcu Caddesi üzerinde yer alan bir seyir rotası ile görülebilmektedir.
Kentin kuzeyindeki su yolunda ise, Roma İmparatoru Tiberius kente büyük zarar veren su baskınlarına engel olabilmek için Parmenius Nehri üzerinde yaptırdığı, günümüzde de küçük bir kısmı ayakta kalan eski bir Roma dönemi su seddinin parçası olan Demir Kapı bulunmaktadır. Su hacmi oldukça azalmış olsa da Hacı Kürüş ismi ile halen aktif bir dere olan Parmenius ıslah edilerek kent kullanımına dahil edilmeye çalışılmaktadır. Haçlı Seferleri’nin anlatılarında da sıklıkla bahsedilen Demir Kapı ile birlikte bu bölgede Antakya kentinin küresel ölçekte bilinen anıtlarından biri olan St. Pierre Kilisesi ve ilerisinde de Stauris dağının eteklerinde yer alan, Yunan mitolojisinde yeri olan Cehennem Kayıkçısı (Kharon) kaya kabartması bulunmaktadır.
Antakya’ya hayat veren, kenti sarıp sarmalayan ve kentteki hayatı kuran, tarihsel anlamda kenti kuran, inşası süren teleferik hattı aracılığıyla Kurtuluş Caddesi ile bağlantısı kurulacak olan Silpius Dağı’nın üst kısmında Antakya Kalesi’nin de dahil olduğu 1. Derece, 2. Derece ve 3. Derece Arkeolojik Sit Alanları ile birbirine bağlanan bu üç nehir kente müdahale yaklaşımımızın temelinde yer almakta, kullanım alanları bu nehirler üzerinden tanımlanan rotalar ile ilişkilendirilerek kentli tarafından etkin ve kolay kullanımı amaçlanmaktadır.
Koruma odaklı bir doğal eşikten birleştirici bir su yoluna: Asi
Parmenius ve Phyrminus nehirleriyle birlikte kenti kuran asli unsurlardan biri olan Asi (Orontes) Nehri’nin Orta Çağ’da taşımacılığa uygun bir nehir olduğu söylense de tarihsel perspektifte net bir sınır ve bir ayırıcı olarak değerlendirilebilir. Günümüzde akması gerekenin tersine doğru bir akış yönüne sahipmiş gibi algılanan, son dönemde yapılan baraj ve su tutma alanları ile birlikte azalsa da belli aralıklarla su baskınlarına ve taşkınlara sebep olan nehirde tarım arazileri ve plansız kentleşme kaynaklı olarak biyolojik kirliliğin artması ile yakın dönemde balık sayısında da ciddi azalmalar görülmüştür.
Bununla birlikte, Asi’nin tarım arazileri ve sulama ile ilişkisinin de hiçbir dönem kolaylıkla kurulamadığı söylenebilir. Roma İmparatorluğu döneminde kullanılmaya başlanan kuleler, su kemerleri ve su değirmenleri aracılığıyla tarım alanları ile akış yükseklik kotları arasında uyuşmazlıklar olan Asi’nin sulama amaçlı kullanımına yönelik bir çözüm üretilmiş ve uzun süre nehir üzerinde farklı noktalarda su değirmenleri kullanılmıştır. Sonraki dönemlerde kente hakim olan Memlükler tarafından kullanımı geliştirilen su değirmenleri Asi’deki besin zenginliğini geliştirerek nehirdeki balık popülasyonu üzerinde de olumlu yönde etki yaratmasının yanı sıra bölge nüfusunun kullanımında da etkin bir şekilde yerini almış, toplanma alanlarının yetersiz olduğu bölgeler başta olmak üzere kırsal alanlarda özel günlerde ve etkinliklerde kullanıcılarının buluşma noktası olmuştur.
Nehir gemi taşımacılığına elverişsiz hale gelmiş olsa da kentin bol ve bereketli topraklarını etkili bir şekilde sulanabilmesini sağlayan ve kısmen kentsel kullanıma da entegre olan Asi’nin yanı sıra Antakya kenti, kent sokaklarından akan sular ile bilinmektedir. Bu sebeple bölgedeki eski kent yapılaşmasının temelinde tüm sokakların Asi’ye yönelmesi yer almaktadır. Sokaklardan akan sular da bu bağlantının fiziksel olarak kurulmasını da beraberinde getirmiştir.
Kentin zamanla etkin bir ticaret odağı olmaktan uzaklaşması ile Asi Nehri’nin yıllar boyu süregelen, ticaret rotaları üzerinde korunmaya amaçlı bir eşik olma özelliği de önemini yitirmiştir. Henüz 60-70 yıl öncesine ait fotoğraflarda yapılaşmaların sayılı olduğu nehrin batısında günümüzde temelleri Fransız döneminde yapılan planlama çalışmaları ile atılmış olan, cumhuriyet döneminde de hızlı bir gelişme gösteren modern bir kentin var olması, Asi’nin bu iki yaka arasında sıkışmış bir boşluk olmaktan öte bir anlama sahip olmasına mecbur bırakmaktadır. Yaklaşımımız Asi’yi bir ayırıcı unsur olmak yerine bir birleştirici olarak ele almakta, Asi kıyısı boyunca uzanan kullanım alanlarını, kimi bölgelerde nehir ile yakın temasa geçirerek kentli ile nehir arasındaki bağlantıyı güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Akış kotunun günümüzde de farklılıklar göstermesi bu alanlarda yapacağımız sergileme ve etkinlik alanlarının, yüzyıllar boyunca su değirmenlerinin su ile kenti buluşturma sürecinde olduğu gibi, belli dönemlerde kent kullanıcısının fiziksel olarak da su ile buluşmasını, suya temas etmesini ve Asi’nin su güzergahına dahil olmasını sağlayacaktır.
Yaya erişimi, engelsiz erişim ve ulaşım odakları
Tarihi Antakya kent alanı günümüzde çeşitli derecede ve nitelikte sit alanları ile koruma altına alınmıştır. Silpius ve Stauris dağları üzerinden başlayarak Asi’ye doğru uzanan alanda yoğunlaşan arkeolojik sit alanları kentsel sit alanları ile birlikte ele alınmakta, geçiş bölgeleri ile ilişkileri sağlanmaktadır. Kentin batısı ise Fransız Mandası döneminde yapılmaya başlanan planlar çerçevesinde gelişmiş, cumhuriyet dönemi yapılaşması ile günümüze değin alanını genişleterek ilerlemiştir. Çalışma alanı doğuda kalan sit alanı yoğun bölgelerde yaya erişiminin ön plana çıkarıldığı bir altlık üzerinden oluşturulmuştur. Bu bölge büyük oranda yayalaştırılarak Kurtuluş Caddesi ve İzmir Caddesi üzerinden kuzey güney yönündeki ana ulaşım bağlantısı sağlanacaktır. Yayalaştırılan bölge içerisine doğru ilerleyen Kemal Paşa Caddesi tramvay güzergahı ile Köprübaşı Meydanı’nı ve Uzun Çarşı’yı buluşturacaktır.
Bu doğrultuda, kentin kuzeyinde bulunan Hatay Arkeoloji Müzesi’nden başlayarak Kurtuluş Caddesi boyunca uzanan, Müze-Otel, Uzun Çarşı - Kurtuluş Caddesi, Habib-i Neccar Camii ve Kışla duraklarını geçerek Mehmet Yeloğlu Köprüsü üzerinden kentin batısına ilerleyen Atatürk Caddesi, Adnan Menderes Caddesi, Millet Bahçesi durakları ile birlikte Cumhuriyet Caddesi boyunca kuzeybatı yönünde ilerleyerek Asri Mezarlığı, 75. Yıl, Saraykent durakları oluşturulmuş ve Otogar’da sonlanacak bir tramvay güzergahı önerilmiştir. Tramvay sistemi Otogar bölgesinin ilerisinde yer alan Expo alanlarının kullanımı ve kente entegrasyon süreci doğrultusunda bu bölgeye kadar ilerleyebilecek şekilde ele alınmıştır. Bu şekilde kentin odak alanlarındaki araç baskısı azaltılacak ve yayalaştırılacak bölgeler ve yalnızca yaya erişimine açık olan tarihi kent dokusunun kent bütünü ile ilişkisi kuvvetlendirilecektir.
Kentsel kullanım ve Antakya rotaları
Silpius ve Stauris dağları üzerinde yer alan ve teleferik sistemi ile ulaşılacak olan alanlar ve sur kalıntıları ile birlikte Arkeolojik Sit Alanları içerisinde kalan bölge Antakya için tarihsel perspektifte belirleyici bir alandır. Bu doğrultuda, dağlar ve bu arkeolojik alanla irtibatlı olan nehirler üzerinden oluşturulan rotalar eski kent dokusuna ulaştırılacak, bu bölgedeki yayalaştırma alanlarını ortaya çıkartılarak rotalar üzerinden kentin okunması ve kent alanlarının birbirine bağlanması sağlanacaktır.
Asi’ye açılan iki nehrin adı ile anılacak olan rotalar Antakya Kalesi’nin güneyinden başlayacak şekilde Hamşen - Phyrminus ve kalenin kuzeyine doğru Demir Kapı yönünde ilerleyen Hacı Kürüş - Parmenius rotalarıdır. Bu iki rota Köprübaşı Meydanı üzerinde birbirine değerek kentin batısına geçmekte ve yine karşılıklı iki yöne devam ederek bir uçta Atatürk Parkını, diğer tarafta da yıkılan Antakya Atatürk Stadyumu yerine yapımına başlanan Millet Bahçesi’ne ve 15 Temmuz Parkı’na (eski DSİ Parkı) ulaşmaktadır. Rotalar aracılığıyla rota üzerinde yer alan kültür tesisleri ile yeşil alanlar da bir arada değerlendirilebilmektedir.
Hamşen - Phyrminus rotası sur kalıntıları boyunca Silpius Dağı’nın eteklerine yol alarak Saray Caddesi üzerinden eski kent dokusunda yer alan kilise yapılarına, devamında Hürriyet Caddesi ile Ulu Cami ve Köprübaşı Meydanı’na ulaşmaktadır. Bu noktada Ata Köprüsü ile Asi’yi aşan rota Anıt, Cumhuriyet Meydanı ve Meclis Kültür Sanat Merkezi, Mutfak Sanatları Akademisi (Adalı Konağı), Ali Rıza Efendi Parkı doğrultusunda Atatürk Caddesi üzerinden Millet Bahçesi’ne doğru yol almaktadır. Güzergah üzerinde kuzeyde yarışma alanı içerisinde yer alan yaya köprüsünün Atatürk Caddesi’ne uzandığı, yarışma etkileşim alanı içerisinde kalan alanlarda bir Sanat Galerileri Meydanı önerilmektedir.
Hacı Kürüş - Parmenius rotası ise kuzey yönünde ilerleyerek Demir Kapı, St. Pierre Kilisesi ve Cehennem Kayıkçısı (Kharon) seyir alanlarına erişmektedir. Hacı Kürüş dere yatağını takip ederek Müze-Otel ile buluşan rota Asi kıyısına doğru ilerlemekte ve su kemeri kalıntısı üzerinden Asi’nin hikayesinin anlatıldığı, yeraltı çarşısı alanının dönüştürülmesi ve açık alana çevrilmesi ile oluşturulan “Açık Müze: Asi” ile buluşmaktadır. Bu noktada Köprübaşı Meydanı ve Ata Köprüsü ile karşı kıyıya ilerleyen rota Cumhuriyet Meydanı’nda yer alan Anıt’a, Belediye’ye, eski Arkeoloji Müze’sinin yerine Kültür Bakanlığı tarafından oluşturulan ve geçtiğimiz sene hizmete açılan Şehir Müzesi’ne varmaktadır. Asi Nehri’nin güneybatı kıyısında yer alan bu müze alanı kıyı boyunca önerdiğimiz müze alanlarının ilkidir. Mevcut kullanım alanlarında işlev değişiklikleri ile Cumhuriyet Müzesi ve Halk Sağlığı ve Tıp Tarihi Müzesi olarak düzenlenmesi önerilen yapılar ile müze promenadı ilerlemektedir.. Kıyı promenadı ile ilişkili olarak kıyı boyunca uzanan müze yapıları sonrasında rota bizi Antakya’nın en etkileyici park ve rekreasyon alanlarından biri olan Atatürk Parkı ile buluşturmaktadır. Parkın devamında yer alan Gençlik Merkezi ve çevredeki eğitim kurumlarının etkin ve yoğun kullanımı bu rota aracılığıyla güçlü bir bağlantı oluşturulabileceğini göstermektedir.
Bununla birlikte bu iki ana rota arasında, özellikle Kurtuluş Caddesi ve tarihi kent dokusu içerisinde yer alan çeşitli kullanım alanları ve kültür rotaları birbirine bağlayarak sürekli yenilenebilecek güzergahlara sahip geçişli bir ağ oluşmasını beraberinde getirmektedir.
Köprübaşı Meydanı ve etkileşim alanları
Asi Nehri’nin iki yakasını kuvvetli şekilde birleştiren bir aksta, Cumhuriyet Meydanı, Anıt ve tören alanının tarihi kent dokusu ile buluştuğu noktada yer alan meydan, Anıt’tan gelen aksı net olarak ortaya koyarak, Hürriyet Caddesi ve İstiklal Caddesi’nin oluşturduğu güçlü geçiş alanının etkinlik, seyir, gezi ve rekreasyon alanları olarak düzenlenmesi ile ortaya konulmaktadır.
Köprübaşı Meydanı’nın devamı niteliğindeki Köprübaşı İç Meydan alanı ise tarihi dokuya doğru açılan ve kent, sokak ölçeklerinin dramatik şekilde değiştiği bir alan olarak ön plana çıkmaktadır. Meydana entegre olan iç meydan kullanımı, meydanın genel ve kapsayıcı yapısını da çok hızlı bir şekilde serbest ve bir ölçüde de dağınık olarak nitelendirilebilecek bir noktaya çekmektedir. Güçlü şekilde ortaya çıkan bu farklılaşma öneri yaklaşımımızda yer verdiğimiz kullanımlara da yansımakta, çeşitlendirici yaklaşımın yanı sıra bu alanlar yapısal olarak döşeme malzemeleri aracılığıyla da birbirinden farklılaştırılmıştır.
Saray Caddesi ve Hürriyet Caddesi üzerinden meydana doğru akış ise tarihi merkezin en yoğun bölgelerinden biri olarak kendini göstermektedir. Sokakta yer alan yapı grubunun yıkımı öncesinde sokak dizisini noktalayarak Ulu Cami önünden meydana kavuşmayı sağlayan kamulaştırılan yapı alanının Köprübaşı Meydanı ve güney yönünden alana dahil olan bağlantılar ile olan güçlü ilişkisi, bu alanın meydana doğru açılan bir ara yüz olarak değerlendirilebileceğini ve meydanın sınırlandırılmış, ve bir ölçüde yoğun etkileşim altında baskılanmış kullanım pratiğinin yansıtılabileceği bir bölge olarak değerlendirilebileceğini ortaya koymaktadır.
Asi’nin batı tarafında yoğun olarak görülen yeşil odak alanlar ve rekreatif kullanım yoğunluğu düşünüldüğünde kent sürekliliği açısından tarihi kent dokusu içerisinde ortaya çıkan bu büyüklükte bir alanın yoğun ve hızlıca tüketilen kent güzergahlarından ayrılarak dinlenme ve rekreatif kullanıma yönelik ele alınmasının alanın kullanım değerini yükselteceği düşünülmüştür. Bu doğrultuda, kamulaştırılan alanda düzenlenen seyir, dinlenme ve rekreasyon alanları Ata Köprüsü’nün güney kenarı ve İnönü Caddesi yönünden gelen yoğun kullanımı karşılamak üzere oluşturulan Su Avlusu seyir terasları ile ilişkilendirilerek, diyagramatik dilde yatay bir şekilde ele alınabilecek kent kullanımları arasına net düşey müdahaleler yapılır şekilde etki yapması amaçlanmıştır.
Köprübaşı Meydanı’na doğru ilerleyen Hürriyet Caddesi gibi baskın bir aksın devamında, çeşitlendirilmiş kullanım alanları ile yoğun kullanıma sahip olacak güzergahın günümüzde sıklıkla su baskını haberleri ile gündeme gelen Yeraltı Çarşısı yönünde ilerlemesi, ve yeraltı çarşı kullanım alanlarının yeraltı kullanım kotları korunarak, üst bölümünün açılması ile açık sergi alanına dönüştürülmesi önerilmektedir. “Açık Müze: Asi” adı ile oluşturulan güzergaha dahil olan ve rotaların birbiri ile buluştuğu alanda yer alan açık kullanım alanı hemen batısında yer alan ve Asi Nehri kıyısında nehre doğru uzanan açık sergi alanı ile birlikte çalışmakta ve ziyaretçilere Asi’nin tarihine yönelik bilgi vermenin yanı sıra, uzun yıllar boyunca su değirmenlerinin farklı kotlardaki Asi ve kentliyi buluşturmasında olduğu gibi günümüzde de yine birbirine uzak kullanım kotlarında yer alan bu iki unsuru yakınlaştırmakta, kentliye Asi’ye temas etme imkanı sağlamaktadır.
İstiklal Caddesi boyunca kuzeye doğru uzanan kıyı promenadı ile ulaşılan yaya köprüsü ve çevresi de yine bir rekreasyon odağı olarak ele alınmış ve köprü seyir terası ile bütünleştirilerek mikro mobil ulaşım odağının yer aldığı bu alanı kent kullanımına bağlamıştır. Yaya köprüsü üzerinden devam ederek Atatürk Caddesi ile bağlanan aksın Sanat Galerileri Meydanı önerilmekte, bu noktada İnönü Ortaokulu’nun Atatürk Caddesi ile temas ettiği bölümde, okul yapı stoğunun parçası olan birimlerin yeniden işlevlendirilerek bu amaca yönelik kullanılması düşünülmektedir.
Kuzey yönünde Saray, Hürriyet ve İstiklal caddelerini kullanarak Atatürk Caddesi’ne uzanan kıyı promenadı Atatürk Caddesi’nin Cumhuriyet Meydanı’na devam etmesi ile geniş bir kullanım alanı üzerinden cumhuriyet kentinin meydanına ve tören alanına erişmektedir. Nitelikli bir tören alanı olması doğrultusunda çevresinden düzenlemeler önerilen alan Belediye, Meclis ve Müze binalarının da kesiştiği bir noktadadır. Batı Antakya ve Defne ilçelerinden gelen trafiğin de düzenlenerek ulaşılması planlanan alanda Asi Nehri’nin her iki kıyısının da etkin kullanılabilmesi için düzenlemeler yapılmıştır.
Yakın zamanda restorasyonları tamamlanan, kültür sanat merkezi olarak işlevlendirilmiş olan Meclis ve Mutfak Sanatları Akademisi olarak işlevlendirilen Adalı Konağı Atatürk Caddesi ile Kanatlı Caddesi arasında yer almakta ve her iki cadde ile ilişkilenmektedir. Bununla birlikte, yarışma alanının kuzeyinden yer alan yaya köprüsü ile kıyı boyunca oluşturulan promenadın etkin bir şekilde güney yönüne ilerleyebilmesi Kanatlı Caddesi’nin kullanımının etkinliği ile de ilişkili olacaktır. Bu doğrultuda, Kanatlı Caddesi üzerinde, Silpius ve Stauris dağlarına bakan bir izlek alanı oluşturulmuştur. Bu izlek, nehrin karşı kıyısında yer alan Açık Müze: Asi alanları ile de etkin bir görsel ilişkiye sahiptir.
Belediye’nin açıldığı ve Anıt’ın yer aldığı Cumhuriyet Meydanı üzerinden kentsel mekan sürekliliği Atatürk Parkı yönünde hem Gündüz Caddesi, hem de kıyı promenadı ile ilerlemektedir. Atatürk Parkı ile kurulan ilişkiyi yönlendirecek olan Gündüz Caddesi, parkın yanı sıra, eğitim alanlarını, gençlik merkezi alanlarını ve ticaret alanlarını da barındıran bir cadde olarak öne çıkmaktadır. Bu caddenin başlangıcında yer alan, Eski Arkeoloji Müzesi’nin dönüştürülmesi ile oluşturulan Şehir Müzesi’ne ek olarak yaklaşımımız kapsamında devamındaki Vali Konağı’nın Cumhuriyet Müzesi, İl Sağlık Müdürlüğü’nün ise Halk Sağlığı ve Tıp Tarihi Müzesi olarak işlevlendirilmesi önerilmektedir. Bu şekilde hem güçlü bir gençlik yoğun aks olan alanlarda nitelikli ilişkiler artırılmış olacak, hem de kıyı promenadının etkin kullanımı sağlanacaktır.
Atatürk Parkı ile devam eden ve Atatürk Parkı odak alanında festival ve etkinliklerin yapılabileceği bir alan önerisi barındıran kıyı promenadının çevresinde yer alan etkinlik ve rekreasyon alanlarının nehrin iki yakası arasında oluşturduğu güçlü bağlantı da bu doğrultuda Su Avlusu olarak tariflenmekte, ortaya çıkan alanın kuzeyinde Ata Köprüsü üzerinde oluşturulan seyir terasları, tarihi kent ve batı yönlerinde kıyı promenadı, güneyde ise yarışma alanını sınırlayan yaya köprüsü bulunmaktadır. Bisiklet ve mikro mobil ulaşım araçlarının geçmesinin sakıncalı olduğu, Saray Caddesi ile kıyı promenadının bağlantısını kuran Asi Sokağı’nı karşılamayan bu köprüye yapılan ek ile hem Asi Sokağı’nı karşılayan bir bağlantı oluşturulmuş, hem de iki kıyı arasında yaya dostu ulaşım sistemlerinin bağlantısı sağlanmış olacaktır.
Tüm sokakların Asi’ye açıldığı tarihi kent dokusundan hareketle, sokaklarda oluşturulan su öğeleri ile tarihi kent dokusunun günümüzde de Asi’ye yönlendirilmesi sağlanmaktadır. Bu kapsamda etkinlik ve seyir alanları ile çeşitli kullanımlara sahip olan Su Avlusu’nun etkin bir kıyı promenadı olması adına seyir ve dinlenme alanları oluşturularak kıyı sürekliliği sağlanmış, İnönü Caddesi boyunca ilerleyen kıyı kullanımı Köprübaşı Meydanı ile bütünleştirilmiştir.
Tüm kullanım alanlarında doğal taş döşeme kaplamalarına yer verilmiştir. Bununla birlikte, kıyı promenadında yer alan seyir terasları, etkinlik alanları ve Köprübaşı Meydanı çevresinde yer alan dinlenme alanlarında Thermowood Ahşap Dışbudak döşeme kaplaması kullanılmıştır. Kullanım alanları ile yoğun olarak ilişkili, seyir ve dolaşımla güçlü ilişki kuracak ağaçlandırılan alanlarda ise sıkıştırılmış zemin oluşturulmuş, bu alanlar ‘solüsyonlu toprak zemin’ şeklinde stabilize edilerek, doğal toprak rengine sahip olarak düzenlenmiştir.
Bio-çeşitlilik
Doğanın kendi içinde var olan bileşenler ile yenilenmesi, kente kendi özü ile yansıması hedeflenmektedir. Köprübaşı Meydanı ve yakın çevresi yaşam akışı için kendini yenileyebilir yüksek bir potansiyele sahip olmasına rağmen belediye Asi Nehri havzasında suyu tutmak için bazı engeller oluşmuştur. Bu yenilemeler, Asi Nehri'nin şehir merkezinde derin ve devasa bir beton kanala dönüşmesine neden olmuştur. Bu yaklaşımlar bölgeyi, doğal habitatından koparmış, bölgedeki su potansiyelinin etkili bir şekilde kullanılmaması biyolojik yaşam ortamlarını tehdit etmekte, biotopların kaybolmasına ve doğanın sürdürülebilirliğinin sağlanamamasına neden olmuştur. Bundan dolayı Asi Nehri yakın çevresini bir ekosistem restorasyon bölgesine dönüştürmek ve Antakya’nın palimsest kent anlayışında bu alanı kentin yaşayan filtresi haline getirmek amaçlanmaktadır.
Tasarım sürecinde dikkate alınan ekolojik geliştirme çalışmaları kapsamında su öğesinin kente yeniden kazandırılması ile birlikte alanın tekrardan canlandırılması hedeflenmektedir. Doğanın kendi bileşenleri ile yenilenmesi; en temel öğesi olan su ile geçekleştirilecektir. Asi doğal bir eşik olarak değil birleştirici toplayıcı bir kaynak olarak yorumlanacaktır. Asi çevresinde yapılan müdahaleler ile birlikte kentin baskılanan zengin faunasının ve florasının açığa çıkması hem kentli hem de turistik amaçla gelen kullanıcı için bu alanın bir rekreasyon alanına dönüşmesi hedeflenmektedir.
Bu kapsamda, Bio-swale (bitki-yağmur hendeği) olarak isimlendirilen, şiddetli yağışlar esnasında veya sonrasında bölgedeki taşkın ve sel riskini azaltmak amacıyla yollara yakın bölgelerde bulunan doğrusal, içi bitkilenen ve alçak eğimli bir çukur kullanımı önerilmektedir. Bio-swale sistemi ile Antakya taşkın bölge sınırları içerisinde kalan, Köprübaşı Meydanı ve yakın çevresinde yer alan eğimli bitki yüzeyleri su kaçaklarını emecek, tutacak ve Asi Nehri’ne iletecektir. Yanı sıra, su bitki örtüsü ve toprak katmanlarından sızarken kirletici maddeleri ve tortularından da arınacaktır. Yine bu sistemde alanı çevreleyen araç yollarından yağmur suları toplanarak nehre yönlendirilecektir.
Bio-çeşitlilik müdahalelerinin etkin bir başka adımı ise Asi üzerinde oluşturulacak ekolojik adalar ile sağlanmaktadır. Ekolojik adanın üst kısmında bulunan flora yapısı kuş ve diğer canlı türleri için besin kaynağı olurken, yüzer adanın alt kısmındaki kök yapısı ise suda yaşayan balık ve diğer kabuklu canlılar için önemli bir besin kaynağı olmaktadır. Ekolojik ada sisteminde bitkilerin kök yapıları direk su ile temas halindedir. Balıkların dışkıları bitkiler için organik bir besin sağlar, gelişen bitkiler kökleri vasıtasıyla bu organik atıkları sudan aldıklarından sudaki kirlenmeyi ve Asi Nehri’ndeki en büyük problemlerden biri olan su sümbülü oluşumunu önlemiş olurlar, yani bir filtre görevi görürler. Doğal bir nitrit-nitrat döngüsünü gerçekleştiren bu sistemde en önemli varlıklar ise balığın dışkısındaki amonyağı önce nitrite sonra da nitrata çevirerek bitkilerin kullanabileceği besin formuna dönüştüren bakterilerdir. Suda kendiliğinden oluşurlar, yerleşebilecekleri bir ortam bulduklarında hızla çoğalırlar. Ekolojik adanın alt kısmında bulunan köklerin bulunduğu toprak yapısında çoğalan bu bakteriler sistem için hayati öneme sahiptirler. Ayrıca ekolojik adalarda bulunan azot ve fosfor zararlı mikropları önleyici özelliklere sahiptirler. Ekolojik adalardaki kök yapıları küçük balıklar ve amfibiler tarafından avcılardan gizlenmek için kullandıkları yüksek kaliteli yaşam alanına dönüşmektedir. Aynı zamanda suda yaşayan canlılar yumurtalarını bu noktalara bırakarak doğal yaşam döngüsünün sürdürülebilmesine yardımcı olmaktadır.
Projeye Ait Görseller
Copyright © Tüm Hakları Saklıdır.
TEB Mimarlık’ın yazılı izni olmadan ilgili içeriğin tümü veya bir kısmı işlenemez, kopyalanamaz, iletilemez, yayılamaz, dağıtılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz, kullanılamaz.